Tarih: 02.03.2018 12:39

Seddülbahir Kahramanı Bigalı Mehmet Çavuş

Facebook Twitter Linked-in

4 Mart, Bigalı Mehmet Çavuş`un Seddülbahir Kalesinde emrindeki askerlerle birlikte büyük bir fedakârlık ve cesaret göstererek karaya çıkmaya çalışan İngiliz birliklerini geri püskürttüğü tarihtir. 18 Mart Deniz Zaferinin kazanılmasında önemli bir başarı sayılabilecek bu kahramanlığı o dönemde dilden dile yayılmış, gerideki askerimize büyük bir moral ve motivasyon kaynağı olmuştur. Ne yazık ki Bigalı Mehmet Çavuş yaşadığı topraklarda yeterince tanınmamaktadır.  

 

ÖMER ARSLAN YAZDI;

 

 Mehmet Çavuş 1881 yılında Bulgaristan`da Filibe`ye bağlı Ayran köyünde dünyaya geldi. Daha bebekken savaşın soğuk ve acımasız yüzüyle tanıştı. 93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi`nden sonra birçok Türk gibi, Mehmet Çavuş`un ailesi de bir gece aniden evini, yurdunu terk ederek göç etmeye zorlandı.  Her şeyini arkalarında bırakıp göz yaşları içinde bir meçhule sürüklendiler. Göç yollarında günlerce yorgun, uykusuz ve aç bir şekilde yürüyerek Anadolu`ya geldiler. Kader onları  Biga`nın İhsaniye (Bahçeli) köyüne getirdi. Birçok muhacirle birlikte burayı yurt edinip yerleştiler. Kendisi gibi Bulgaristan Muhaciri olan Fatma ile evlendi. Hüseyin, Hatice, Kamile, Zehra ve Hayriye isminde beş çocukları oldu. Bahçeli`de de tıpkı Filibe`de olduğu gibi ipekböcekçiliği yaparak geçimlerini sağlamaya çalıştılar. 

 

Cepheden Cepheye Bir Ömür...

 

Mehmet Çavuş, Balkan Savaşlarından sonra vatani görevini bitirip köyüne dönmüş olmasına rağmen seferberlik ilan edildiğinde Çanakkale Cephesine katılır. Cepheye giderken oğlu Hüseyin, kızı Hatice ve diğer kızı Zehra`ya hamile olan gözü yaşlı eşini arkasında bırakır. Mehmet Çavuş, zeki, yardımsever ve vatanperver bir askerdi. Kısa zamanda çevresi tarafından büyük bir sevgi ve saygı gördü. 27. Alay 3. Tabur 10. Bölük çavuşlarındandı. Bölüğü ile birlikte Seddülbahir bölgesini müdafaa için bekliyorlardı.

 

 Çanakkale Savaşları, İngiliz ve Fransız donanmasının  top ateşiyle 3 Kasım 1914 yılında başladı. Düşman filosu kalelerimizdeki topların atış menzilini ölçmek istiyordu. Bu bombardımanda özellikle Çanakkale Boğazı`nın giriş bölümündeki Seddülbahir Kalesi çok büyük zarar gördü. Burada bulunan toplarımız, düşman donanması atış menzilinin dışında olduğu için, etkili bir karşılık veremedi. Kale içerisindeki bir cephaneliğin isabet alarak infilak etmesiyle 5 subay,  81 er toplam 86 askerimiz, bu vatan için canlarını feda ederek, Çanakkale Savaşları`nın ilk şehitleri oldular. Etrafa dağılan şehitlerimizin bedenlerine ait parçalar toplanarak, kale girişine defnedildi.

 

 19 Şubat 1915 günü düşman donanması, boğaz girişindeki tabyalarımıza karşı düzenlediği saldırıda başarısız oldu. 25 Şubat 1915 günü yapılan ikinci saldırıda ise, Çanakkale Boğazı`nın giriş tahkimatı susturulmuş ve donanma mayın hatlarını taciz etmeye başlamıştı. İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan Birleşik Filonun, tahrip ettiği tabyaları tamamen kullanılamaz hale getirmek için, donanmanın top atışı desteğiyle boğazın her iki yakasına müfreze çıkarılmasına karar verildi.

 

Morto Koyu bölgesini  26. Alay`ın 3. Taburu, Seddülbahir Kalesi`nden Tekke Burnu bölgesine kadar ki hattı ise 27. Alay`ın 3. Taburu müdafaa için beklemekteydiler. 4 Mart 1915 Perşembe günü öğleden sonra, Morto Koyunda bulunan Majestic ve Seddülbahir açıklarında demirlemiş olan Ocean savaş gemilerinin top ateşi desteğiyle, Binbaşı Palmer komutasındaki düşman birlikleri dört ağır makineli tüfekle birlikte üç büyük sandalla sahile çıkmaya başladılar. Düşman birliği, Seddülbahir Tabyasına yaklaştıklarında yoğun bir direnişle karşılaşarak mevzilere çekilmek zorunda kaldılar. Ocean ve Majestic gemilerinin ateş desteğine tekrar başlamasına rağmen, düşman birlikleri ilerleyemediler. Dar bir bölgede emrindeki askerlerle sıkışıp kalan Binbaşı Palmer, 200 kişilik takviye istediyse de bu istek Tümamiral John de Robeck tarafından geri çevrilmiştir. Akşam saatlerinde Seddülbahir Tabyasındaki Türk birlikleri süngü hücumuna geçtiler. İlerleyemeyeceğini anlayan düşman birlikleri daha fazla zayiat vermemek için geri çekilmek zorunda kaldılar.      Takımıyla birlikte kahramanca savaşan Bigalı Mehmet Çavuş, tüfeğinin mekanizmasının bozulması üzerine eline aldığı istihkam küreğiyle düşmana saldırarak emrindeki askerleri de süngü hücumuna kaldırır. Osmanlı İstihbarat Şubesi`nin günlük olarak yayınladığı raporlarda bu olay şu şekilde aktarılmıştır:       

 

?4 Mart 1915?te Saros Körfezi?nde dolaşan zırhlılar saat 4.15?te Semadirek istikametine geri dönmüşlerdir. Düşman saat 14.45?te beş zırhlı, yedi torpido ile Seddülbahir?i şiddetle bombardıman ederek sahile yaklaşan bir zırhlının çanaklığındaki mitralyözler ateşi himayesinde askerle dolu üç büyük sandalı Seddülbahir iskelesine yanaştırarak sahile 60 kadar asker çıkarmıştır. Buradaki obüs bataryasının ateşi ve bilhassa 27. Alay 10. Bölük çavuşlarından Mustafa oğlu Mehmet?in komutasında ve Seddülbahir Kalesi içinde yarım takım askerimizin süngü hücumuyla düşman püskürtülmüştür. Mehmet Çavuş mekanizması bozulan tüfeğinin işe yaramadığını görünce kaya parçaları atarak düşmana saldırmış bütün erlere örnek olmuştur. Dört şehid on dört yaralımız vardır.?

 

 Bu olay, Beylerbeyi Sarayı`nda sürgün hayatı yaşayan Abdülhamid Han`ın da dikkati çekmiştir. 5 Mart 1915 tarihinde Mehmet Çavuş`un kahramanlığı hakkında   " ...Külliyetli asker çıkarmadan bence geçemezler. Bakınız biraz asker çıkarmak istemişler. Mehmet Çavuş isminde bir çavuş yararlılık göstermiş. Bizde öyle kahramanlar çoktur..." ifadelerini kullanmıştır.** Mehmet Çavuş`un bu kahramanlığı Osmanlı basınında da ilgiyle takip edilmiş ve Çanakkale Savaşı tarihinde ismi basına yansıyan ilk kahraman olmuştur. Bu kahramanlık öyküsü İkdam gazetesinin 7 Mart 1915 tarihli sayısının 1. sayfasında " Kahramanlarımızın parlak bir menkıbei celadeti " başlığıyla yayınlanmıştır. Bigalı Mehmet Çavuş`un bu kahramanca davranışı herkesin takdirini kazanmıştı. Öyle ki Biga`da tebdil-i hava için bulunduğu sırada, Uluğ İğdemir kendisiyle bir mülakat yapmış ve bunu Arıburnu Muharebeleri Raporu isimli eserinde yayınlamıştır.  4 Mart 1915 tarihinde yaşananları bir de Mehmet Çavuş`dan dinleyelim: ?Ben mangamla nöbette idim. Düşman gemileri sahili şiddetle bombardıman ettikten sonra çıkarma yapmaya başladılar. Bu arada gizlendiğimiz yerden çıkarak yere yattık ve düşmana ateşe başladık. Düşman da yere yatarak bize ateş ediyordu. Birbirimize çok yakındık. Bir ara benim tüfeğimin mekanizması işlemez oldu. Hırsımdan tüfeği attım. Bunu gören bir düşman neferi ayağa kalkarak bana ateş etmeye başladı. Hemen istihkâm küreğini çekerek üzerine atıldım. Kaç kişiye vurduğumu hatırlamıyorum. Gözümü açtığım zaman kendimi sıhhiye çadırında buldum.? İlk tedavisi yapıldıktan sonra Maydos (Eceabat) Hastanesinde tedavi altına alınır. (Mustafa Kemal`in Kurmay Başkanlığı`nı yapan Orgeneral İzzettin Çalışlar 20 Mart 1915 tarihinde diğer yaralılarla birlikte Mehmet Çavuş`u da ziyaret eder.) 4 Mart 1915 günü gerçekleşen harekatı gün boyu Harapkale`den izleyen Maydos Bölgesi Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, saat 20.30`da Müstahkem Mevkii Komutanlığı`na gönderdiği raporunda, Mehmet Çavuş`un kahramanlığını anlattıktan sonra kendisinin madalya ya da başka bir şekilde ödüllendirilmesini ister. Daha sonra kendisi Mehmet Çavuş`a gümüş bir saat ve tabaka hediye eder.

 

Kahramanlığı dilden dile dolaşan Mehmet Çavuş`a minnet borcunu ödemek için birçok kişi seferber olmuştur. Bunlardan birisi de Müdafaa-i Milliye Dergisi Başyazarı Mehmet Zeki Bey`dir. Kendisini 10 Osmanlı Lirası`yla mükafatlandırarak, parayı Mehmet Çavuş`a ulaştırması için Harbiye Nezaretine gönderir. Harbiye Nezareti de bu davranışın örnek olması ve yayınlanması için aşağıdaki yazıyı 11 Mart 1915`de Matbuat Müdürlüğü`ne gönderir: "Düşman donanmasının Seddülbahir ve Kumkale`ye yapmış olduğu taarruzlar esnasında milli tarihimizin gurur ve övünç sayfalarına yeni bir yiğitlik sayfası ekleyen Mustafa Oğlu Mehmet Çavuş gibi bir kahramana karşı vatan ve milletini seven herkes gibi duyduğu şükran hislerini bizzat göstermek emeliyle Mehmet Çavuş`a hediye olarak verilmek üzere Müdafaa-i Milliye Dergisi Başyazarı Mehmet Zeki Bey tarafından 10 Osmanlı lirası bağışlanmış ve bu para kendisine verilmek üzere komutanlığa gönderilmiştir. Mehmet Zeki Bey`in bu konuda göstermiş olduğu gayret ve kadirşinaslığı takdir ve teşekkür etmek için bu durumun gazetelerle neşr ve ilan edilmesi arz olunur." Ayrıca Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, üzerinde Mehmet Çavuş`un fotoğrafı bulunan kartpostallar hazırlayarak şehit ve gazilerimizin aileleri yararına satışını yapmıştır.

 

Mehmet Çavuş`un kahramanlığı her yerde ilgi ve kıvançla karşılandı. Kayserililer tarafından Mehmet Çavuş`un imanla dolu göğsüne takılmak üzere bir altın saatin gönderildiğini Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı`nın yayınladığı 17 Mart 1915 tarihli günlük emrinden öğreniyoruz. Mehmet Çavuş ayrıca Padişah Sultan Mehmet Reşat tarafından Gümüş İmtiyaz Harp Madalyası ile ödüllendirilir. Ancak bu madalya beratı yanlış yazılmış olup, yanlışlığın düzeltilerek beratın tekrar yazılmasına dair emri şu şekildedir: " 27. Alay`ın 3. Taburu`nun 10. Bölüğü`nün 10. Mangasında Çavuş Bigalı Mehmed bin Mustafa`ya 9 Nisan 1915 tarihli irade ile verilen Gümüş Muharebe İmtiyaz Madalyası`nın beratında Mehmed Çavuş`un alay ve bölüğünün yanlış gösterildiği anlaşıldığından bu yanlışlık düzeltilerek yeniden berat yazılması için Divan-ı Hümayun`a izin verilmiştir." Bu yanlışlık düzeltilerek 12 Nisan 1915 tarihinde madalya beratı yeniden düzenlenmiştir.

 

25 Nisan 1915 Kara Harekatı`nın küçük bir provası niteliğindeki bu çıkarma harekatı başarılı bir şekilde püskürtülmüş 3 saat süren çatışmadan sonra 27. Alay 10. Bölük 6 şehit ve 13 yaralı zayiat vermiştir.  Yenilerek geri çekilmek zorunda kalan düşman birliklerinin kaybı ise 20 ölü, 25 yaralı ve 3 kayıp şeklindedir. Bu başarı, askerlerimiz açısından büyük bir moral kaynağı olmuştur. Düşman birlikleri ise Çanakkale Boğazı`nı geçmenin aslında düşündükleri gibi çok da kolay olmayacağını anladılar.

 

 4 Mart 1915 tarihinde süngü hücumu sırasında başından ve göğsünden yaralanan Mehmet Çavuş, tedavisinin ardından bir müddet tebdil-i hava için köyüne gelir. İzin süresi dolmadan, "Arkadaşlarım orda kelle koltukta savaşırken ben burada oturamam" diyerek tekrar cepheye döner. Bu kez birliği Arıburnu bölgesinde çarpışmaktadır.  Düşman birliklerinin tahliyesinin yapıldığı tarihe kadar bu bölgede savaşmaya devam eder.

 

Ben Para İçin Savaşmadım...

 

 Mehmet Çavuş köyüne döndüğünde hiç beklemediği bir durumla karşılaşır. Çanakkale Savaşı`na giderken arkasında bıraktığı çocukları onu tanıyamamışlar. Vatan müdafaası için cepheden cepheye koşarken bir nesil böyle baba hasretiyle büyüdü işte !

 

Mehmet Çavuş savaştan önce nasılsa sonrasında da aynı şekilde mütevazi bir hayat yaşadı. Köyde herkesin yardımına koşar, hiç kimseyi incitmezdi. Askerde öğrendiği kadarıyla, oradan getirdiği aletlerle, dişi ağrıyanın dişini çeker, hayvanı hasta olanı tedavi ederdi. Bunları yaparken de hiçbir maddi karşılık kabul etmezdi. 18 Mart törenlerine çağrıldığında, imkanları ölçüsünde katılırdı. Madalyalarını gururla göğsünde taşır ama vücudundaki  kurşun izlerini en büyük nişan olarak görürdü. Devletten gelen maaş ve maddi yardım tekliflerini "Ben vatanım için savaştım. Para için savaşmadım. O parada tüyü bitmemiş yetim hakkı var." diyerek reddetti.

 

Ömrünün son yıllarında çok maddi sıkıntı çekti. Son yıllarında yatalak hasta olan eşine baktı. Fakat Mehmet Çavuş kendisi de aniden hastalanır bir hafta içinde 3 Şubat 1964 yılında çileli hayatı huzur içerisinde son bulur. Mehmet Çavuş`un can yoldaşı Fatma Nine de 15 Şubat 1964 tarihinde 13 gün sonra hayata gözlerini yumar. 100 Yılın Zaferi Çanakkale Projesi kapsamında Bahçeli Köyü mezarlığında bulunan kabri, 2015 yılında Anıt Mezar olarak yeniden düzenlenmiş olup köy meydanında da harp hatıralarının sergilendiği "Bigalı Mehmet Çavuş Savaş Galerisi" açılmıştır. 4 Mart çıkarmasının sene-i devriyesinde Mehmet Çavuşla birlikte diğer şehit ve gazilerimizi de rahmetle ve minnetle anıyoruz.

 

* Bu makale ilk olarak "www.geliboluyuanlamak.com" isimli internet sitesinde yayınlanmıştır. Yayıncının ve yazarın izni alınarak alıntılanmıştır.

** Sultan Abdülhamid`in Sürgün Günleri:Hususi Doktoru Atıf Hüseyin Bey`in Hatıratı, Haz. Metin Hülagü, Pan:2007, s.242-3




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —